TELLİ ÇALGILAR:
I-Telli-tezeneli (tezene veya parmakla
çalınan) çalgılar:
1. Meydan, divan sazları,
2. Bağlama, bozuk, tambura, çöğür,
3. Cura, bulgarı,
4. Tar, v.b.
(
Not: Bağlama ile ilgili bölüm için
tıklayınız >>> )
Bulgarı: Güney ve güneybatı Anadolu ile Kayseri yöresinde
görülen curaya yakın bir saz.
Tar: Doğu Anadolu ve
Azerbaycan’da çalınan bir halk sazıdır.Göğsü diğer telli
sazlarda olduğu gibi ahşap olmayıp deriyle kaplıdır. İkişerden
üç gurup teli vardır. Bunlardan başka çalınan ezginin kalın ve
güçlü perdelerine akortlanan dem telleri vardır. Tezene ile
tambur tarzına yakın bir tarzda çalınır.Tezeneli bir çalgı olan
Tar, göğüste tutularak çalınmaktadır.Azerbaycan, Özbekistan,
İran, Gürcistan ve Türkistan’ın bazı bölgeleri ile Türkiye’de
Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yaygın olarak kullanılan bir
çalgıdır.Kopuz’dan gelişen sazlardandır ve ses genişliği 2,5
oktavdır. Gövde kısmı ortadan boğumlu ve çift çanaklıdır. Tekne
kısmı genellikle dut ağacından oyularak yapılmaktadır. Çanaklar
üzerine manda yada sığır yüreğinin zarı veya yayın balığının
derisi gerilmektedir. Sapı sert ağaçlardan yapılmakta ve sap
üzerinde misinadan perde bağları bulunmaktadır. Üç çift ve üç
tek olmak üzere 9 teli vardır. Telleri çelikten olan Tar’ın
akordu 4 lü ve 5 li aralıklarla yapılır. Boynuzdan yapılan
tezene ile çalınmaktadır.
II- Telli - yaylı çalgılar:
1. Kopuz ıklığ,
2. Kabak, Rebab (rubbaba), eğit,
3. Karadeniz kemençesi, İstanbul kemençesi v.b.
Kabak Kemane:
Türk Halk Müziğinin telli,yaylı ve deri kapaklı
sazlarımızın tek örneğidir.Menşei Orta Asya'ya
dayanmaktadır.Kabak Kemane Türkiye’de özellikle Batı Anadolu’da
(Ege Bölgesi’nde) yaygın olarak kullanılan bir sazdır.Kabak,
Kabak Kemane,Rebap(Güneydoğu Anadolu’da Rubaba, Hatay yöresinde
Hegit) ve Iklığ gibi adlar ile bilinmektedir.Orta Asya
Türkmenlerinin Gijek adını verdiği ve Azerbaycan halk müziğinde
Kemança adıyla kullanılan çalgı da aynı köktendir.Gövdesi kabak
veya hindistan cevizi, göğsü deri, iki veya üç telli olan bir
halk çalgısıdır.Yörelere ve biçimlerine göre farklılık
gösterir;Yay için at kılı kullanılması tercih edilir.Su kabağı
sap kısmından 1/3 oranında kesilir.Bu bölüme tekne adı verilir
ve üzeri eskiden tavşan, günümüzde ise yürek zarı ile
kaplanır.Tekne çapı yaklaşık 10-15 cm arasındadır. tekneden
sonra sap ve burgular gelir.Gövdenin en alt kısmında, çalgıcının
kabak kemaneyi dizine dayayıp çalması için demir çubuk vardır.Bu
çubuk aynı zamanda kabak ile sapın birbirini tutmasını da
sağlar.Kemane perdesiz bir çalgı olduğu için her türlü kromatik
ve komalı ses elde edilebilir.Ses genişliği, 2,5 oktavdır.Kabak
kemane geçmişten günümüze kadar otantik görünüşünü korumuş bir
halk çalgısıdır.Türkler kemane ve kemençe kültürlerini üç kıta
üzerine yaymışlardır."Iyık" Altaylarda "Yançak komus",
Kırgızlarda "Kıl Kıyak", Türkmenlerde "Gıcak" gibi isimlerle
anılmıştır.Kabak kemane yapılırken Su kabağı yukarı doğru
incelen boğum altından kesilir ve üzerine yürek zarı veya deri
geçirilir. Daha sonra kabağa ağaçtan sap (kol) monte edilir.
Kemanenin aslı üç telli olup, daha geniş ses elde etmek için
daha sonraları dördüncü bir tel ilave edilmiştir. Kabağın
çapının büyük veya küçük olması elde edilecek sesin tiz veya pes
olması sonucunu doğurur. İki eşik arası (üst ve alt eşik) normal
şartlarda 32-33 cm. uzunluğunda olmalıdır. Ancak derinin az veya
çok gergin olması bu uzaklığın değişmesinde etkendir. Şu anda
kemanede normal bağlama telleri (çelik ve sırma)
kullanılmaktadır. Ancak kemanenin doğal yapısı ile orantılı
olarak keman telleri de kullanılabilir.Sazımız at kılıfından
yapılmış yay ile çalınır. İyi, kaliteli ve gür ses elde etmek
için kıllar üzerine reçine sürülür.
Rebab: Mevlevi ayinlerinin değişmez
çalgılarından birisidir.Yayla çalınır ve kabak kemaneye
benzer.Türklerin kullandığı en eski yaylı sazlardandır.Gövdesi
Hindistan cevizinden yapılır. Cevizin üzerine deri gerilir. Üç
tellidir, at kuyruğundan yapılan telden çalınır. Asya kökenlidir.
Hz. Mevlâna'nın da rebab çaldığı rivayet edilir.Ortaya
çıkışından beri yedi değişik şekilde görülmektedir.
1.Dikdörtgen Rebab 2.Yuvarlak Rebab 3.Armud Şekilli 4.Beyzi (kayığa
benzer gövdeli) Rebab 5.Yarım küre Şeklinde Rebab 6.Tambur Rebab
7. Açık Tekneli Rebab
Rebâb'ın tarihini inceleyecek olursak, iki rivayetle
karşılaşıyoruz. Birincisi; Uygar Türklerinden beri çalındığı ve
Ortaçağ'da Türk-İslam dünyasında çok kullanılmış bir musiki aletidir.Diğeri ise Eski İran Musikisi'nden Eski Arap Musikisi'ne
geçip bütün Yakın Doğu ve Akdeniz'e yayıldığıdır.Tek tellisinden
beş tellisine kadar kullanıldığı görülmüştür.Mevlana zamanında
Anadolu'da dört telli Arap rebâb'ın çalındığı ve onun emriyle
altı tele çıkarıldığı bası kaynaklarda vardır.Mızrapla çalınan
şekilleride vardır.Yaylı sazların atası sayılmaktadır.Hindistan
cevizi tekne, teknenin üzerinde gerilmiş deri, tellerin geçtiği
bir eşik, uzun bir sap ve bulgulardan oluşur, birde dize veya
yere koymak için demirden bir ayağı vardır.
Kemençe: Kemençe,biri Osmanlı
Müziğinde,diğeri Karadeniz yöresi halk müziğinde kullanılan iki
ayrı yaylı çalgının ortak adıdır.Bunlardan ilki için yirminci
yüzyılın ortalarına kadar kullanılan "armudî kemençe", "fasıl
kemençesi" gibi adlar, artık yerini "klasik kemençe" adına
bırakmış gibi görünmektedir.Bir halk çalgısı olan ikincisi
ise,"Karadeniz kemençesi" olarak anılır.“Klasik kemençe”, 40-41
cm boyunda, 14-15 cm genişliğinde küçük bir çalgıdır.Yarım
armudu andıran gövdesi, elips biçimindekiburguluğu "kafa" ve
sapı "boyun" tek bir ağaç parçasından yontularak ve oyularak
yapılır.Göğsünde, yuvarlak kenarları dışarda kalmak üzere D
biçiminde iki iri delik bulunur.Çalgının arka tarafında bir "sırt
oluğu" vardır.Orta ve doğu Karadeniz sahilinde yaygın olan yaylı
halk çalgısıdır.Üç veya dört telli olur.Boyu 40, 50 cm
kadardır.Genellikle tek olarak çalınır.Kemençenin tekne kısmı
dut,erik,ardıç ağaçlarından yapılmaktadır.Burgularına kulak adı
verilir.Yayın çubuğu genellikle gül ve şimşir ağaçlarından
yapılır.Yayına at kuyruğu kılları bağlanmaktadır.Perde bağı
yoktur.İstanbul kemençesi armudi şekliyle Karadeniz
kemençesinden ayrılır.Bu sazda tellerin yan taraflarına tırnak
yüzeyi ile basılır.Karadeniz kemençesi”nin burguluğu, boynu ve
gövdesi de tek bir ağaç parçasından yontularak ve oyularak
yapılır. Ama biçimi bütünüyle farklıdır.Diğer bütün halk
çalgıları gibi,“Karadeniz kemençesi”nin de standart ölçülerinden
söz etmek güçtür.Ama günümüzde, uzmanların ve profesyonel
yorumcuların kullandığı “kemençe”ler genellikle 56 cm
uzunluğundadır.Kenarları dik ve sırtı düz olan gövde çoğunlukla
erik veya ardıç ağacından yapılır. Köknar veya ladinden yapılan
göğüs oldukça incedir.Tellerin eşikle iletilen basıncına
dayanabilmesi için göğüs bölümüne, boylamasına bir çıkıntı
yapılarak kubbe şeklinde form verilir.Burgular, oldukça küçük
olup, burguluğa ön taraftan girer. Teller tuşa çok yakındır.
Çünkü “Karadeniz kemençesi”, tellerin üzerine parmak uçlarıyla
basılarak çalınır.
Kopuz: Yaylı
sazlarımızın en eskisi kopuz’dur (yaylı kopuz).Iklığ adı verilen
bir yaylı sazın geçen yüzyıla kadar doğu Türkleri tarafından
kullanıldığı söylenmekte Sazın, yarım Hindistan cevizinin ke***
yüzüne gerilmiş bir deri ve üst tarafına takılmış bir kol ile
alt tarafına takılmış bir ayaktan ibaret olduğu bildiriliyor .Orta
Çağda İran ve çevresinde “rebab” ya da “rüd” diye adlandırılan
bu çalgı, “kopuz” adıyla en geç XV. yüzyılda Osmanlı müziğinde
kullanılmaya başlamıştır. Ancak Anadolu’ya, göçler, gezginler,
ozanlar ya da akınlar kanalıyla taşınarak bu tarihten çok daha
önce geldiği sanılmaktadır.Sapında perde bulunmayan kopuz,
“tambur”da da kullanılan sert bir mızrapla çalınmaktaydı. Ancak
parmak ve yay kullanılarak çalındığı da oluyordu. Yay ile
çalınanlarına “Kıl Kopuz”, mızrap ile çalınanlarına ise “Kopça
Kopuz” denildiği de olurdu.Kopuz, Asya Türklerinden sonra en çok
Anadolu ve Rumeli'de benimsenmiştir. Kopuzun yapısında zaman
içinde meydana gelen değişim ve gelişimler, onun bu topraklarda
yayılışının eskiliğini ortaya koymaktadır.
II- NEFESLİ ÇALGILAR:
1. Zurna,
2. Kaval (dilli, dilsiz),
3. Düdük (dilli, dilsiz),
4. Çığırtma (çırıtma),
5. Sipsi,
6. Çifte, tulum-çifte,
7. Mey, balaban.
Kamışlı Üflemeli Çalgılar:
Zurna: Nefesli Türk halk çalgılarının en tiz ve en gür sesli
çalgısıdır.Bu nedenle genellikle meydanlarda davul ile birlikte
çalınmaktadır.Düğün bayram gibi önemli günlerde çalındığı gibi,
eski Türklerin savaşlarına da katılıp mehter takımlarında da çok
önemli bir yer almıştır. Üflemeli halk çalgılarının başında
gelen zurnanın kökeni Ortaasya’ya dayanmaktadır.Yurdun her
yöresinde açık hava çalgısı olarak davul ile birlikte yaygın bir
şekilde kullanılmaktadır.
Zurnanın boyu 30cm ile 56cm arasında değişmektedir.Gövde ve
sipsi olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.Ön yüzünde 7, arka
yüzünde de 1 olmak üzere 8 adet ses perdesi bulunmaktadır.Bu
perde deliklerinden başka kalak üzerinde daha küçük çaplarda
“Şeytan Perdesi” denen perdeler bulunmaktadır.
Türkiye’de zurnalar doğudan batıya doğru gittikçe belirgin bir
büyüme kaydettiği görülür.Büyüklük ve küçüklüklerine göre üç
guruba ayrılırlar.
1. Kaba Zurna 2. Orta Zurna 3. Cura(Zil) Zurna
Zurnanın erik, şimşir ve zerdali ağacından yapılanları tercih
edilmektedir.Kaba Zurna Ege, Trakya, Sivas, Tokat ve
Kastamonu’nda çok yaygın olarak çalınan yapı itibariyle zurna
ailesi içinde en büyük olanıdır.Boyu 50-55 cm. arasında
değişmektedir.Ana gövde büyüyünce diğer parçaları ve delikleri
de ona göre büyür.Çalınması bakımından en rahat çalınan
zurnadır.Çünkü, 2 oktav kadar geniş bir ses sahasına
sahiptir.Deliklerinin ve delik aralıklarının büyük oluşu
sebebiyle diyez ve bemoller en rahat bu zurnadan
çıkarılır.Özellikle Ege ve Trakya’da 2, hatta 3 zurna bir arada
çalar.Bunlardan biri dem tutarken diğeri melodiyi
çalmaktadır.Veya ikisi dem tutar biri çalar, tam tersi de
olabilir.Buna karşılık yanlarında genelde çift davul çalındığı
görülür.Aslında bu dem tutanlar ustalarının yanında zurnaya yeni
başlayan ve daha acemi olanlardır.Onlara dem tutarak kendilerini
geliştirmeye çalışırlar.
Zurnanın Bölümleri
A. Lüle: Bu kısma lüle denildiği gibi, ''etem'' veya ''metem''
de denilir.Zurnanın nezik kısmının içine geçirilmiş ağaç veya
madenden yapılma bir zıvanadır. Bu zıvananın gümüşten
olanlarının ucuna yine gümüşten bir kordon takılır ve zurnanın
boyuna halkalanır.Tıpkı bir nargile ağzına benzeyen etem, zuma
çalanların çok önem verdiği aletlerden birisidir.Takılan gümüş
kordon bu aletin kaybolmamasını sağlamak içindir.
B. Nezik: Zurnanın ağaç kısmına başka renkte bir ağaçtan
yapılmış ve monte edilmiş kısmıdır.Bu zurnanın ağzına kuvvet
vererek çatlamasına yardımcı olur. Gerek nezik gerek etem
istenildiği zaman çıkarılabilir.Bu ayrı ayrı muhafazasını da
sağlar.Bazı zurnalarda sabit de olabilir.Fakat bunlar makbul
değildir.
C. Soluk deliği: Zurna'nın alt taraftaki neziğe en yakın
deliğinin ismidir. Kara Ali ismindeki zurnacı soluk deliğini
şöyle anlatır . ''...Efendim soluk deliği adamın burnuna benzer.
Adam oğlu ekmek yerken su içerken burnu olmazsa nefes alamaz.
Bazı havalarda burundan ses çıkarır gibi zurnayı öttürmek
gerekir. O zaman bu deliğe sağ elin baş parmağı ile dokunarak
sağır ses çıkarırlar... '' Buna bazı Abdallar ''metem'' diyorlar.
D. Cin-Seytan delikleri: Zurnacılar zuma borusunun sağ ve sol
tarafında açılmış ince deliklere cin veya şeytan deliği adını
verirler.Bu deliklerin ne işi yaradığı bilinmemektedir.Kara Ali
ismindeki zurnacı cin deliklerinin hava almak için olduğunu
söyledi.
E. Zurna borusu: Zurnanın ses çıkaran geniş ağzına denir.Borunun
kenarları ve üst kısmı ekseriya gümüştendir.Cura borularında iki,
büyüklerde üç tane şeytan deliği bulunur.
F. Hava döndüren: Zurnanın deliklerine verilen isimdir.Yedi tane
olan bu deliklere yukarıdan itibaren, dört tanesini sağ el, geri
kalan üç tanesini sol el idare eder.
G. Avurtluk: Etem'e geçirilen değirmi bir alettir.Ağaç, kemik ve
metalden yapıldığı olur.Bazen kenarları yontulur.En makbul
avurtluk koyunun kürek kemiğinden yapılanıdır.Havanın dışarıya
kaçmasını önlemede büyük etkendir.
Mey: Dilli, üflemeli çalgilar sınıfına girer.Gürgen, ceviz vb.
sert ağaçlardan yapılanları varsa da en makbulü erik ağacından
yapılanıdır.Genellikle Doğu Anadolu’da Erzurum,Kars,
Gümüşhane,Bayburt,Van ve Erzincan yörelerinde yaygın olarak
kullanılan bir çalgıdır.Balaban diye de adlandırılan bu çalgı
Ortaasya kökenlidir..Bir gövde ve ağız tarafına takılan ses
çıkarıcı yassı kamış ağızlıktan ibarettir.Sesi mat ve
hafiftir.Bu özelliği ile küçük ve kapalı yerlerde zurnanın
yerini alır. Sesi zayıf olduğu için daha çok kapalı mekanlarda
ve oda toplantılarında çalınmaktadır.Kamış üzerindeki kıskaç
sayesinde ses inceltilip kalınlaştırılabilmektedir.Özel bir
yöntemle yassılaştırılan kamış, kıskaç ve gövdeden meydana
gelir.Kıskacın kamış üzerinde aşağı veya yukarı doğru
itilmesiyle yaklaşık bir perdelik ses değişimi yapılabilmekte
veözelliği ile çalgı gruplarına hemen uyum sağlayabilmektedir.
Zurna gibi kesintisiz üfleme tekniği ile çalınır.Bir oktav
civarında ses genişliği olan Mey’in üç çeşidi vardır. bunlar;
1. Ana Mey 2. Orta Mey 3. Cura Mey
Gövdenin üst kısmında 7, alt kısmında ise 1 adet ses perdesi
bulunan Mey’in, 9-10 adet ses perdeli olanları Azerbaycan ve
Türkistan’da “Balaban” adı ile kullanılmaktadır.
Sipsi: Halk
çalgılarımızın üfleme ile (nefesli) çalınan en küçük boylu
çalgılarından birisi olup,Sipsi adı ( İnce küçük ) anlamına
gelir.Göl kenarlarında, sazlıklarda veya sulak arazilerde
yetişen, kamış veya kargı dediğimiz malzemeden yapılır. Bu
malzemeleri çeşitlilik gösterir. Bunların et kalınlığı (iç çapı)
4-5 mm olanları kullanılır.Ege bölgesinde ve Teke yöresinde
kullanılan çalgılardandır.Batı Akdeniz Bölgesinde özellikle teke
yöresi; denilen Burdur, Isparta, Denizli, Muğla, Afyon ve
Antalya'nın özellikle Korkuteli Elmalı dolaylarında en fazla da
Burdur'da ve yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir.Sipsi ile
çalınan halk ezgilerinin oyunlu alanlarına "sipsi oyunları" da
denilmektedir. Genellikle teke yöresinde sipsi ile çalınan
ezgilerin ölçüleri dokuz zamanlıdır.Sipsi’nin boyu biçimi ve
perde sayısı her çalan ve yapan ustaya göre değişmektedir.Gövde
kısmı 20cm kadardır.1 veya 1,5 oktav civarında ses genişliği
vardır.Genellikle 6 veya 7 adet ses perdesi olanlar
kullanılmaktadır.Kamıştan yapılır ve iki parçalıdır.Birinci
kısım ağızlıktır aynı zamanda sipsinin ses veren (öten) kısmıdır.
İkinci kısım üzeri deliklerin açıldığı gövde kısmıdır.Ağızlık
denen birinci kısım, sipsinin (gövdenin) içine girebilen çapı
daha dar ve ince kamıştan yapılır. Uzunluğu da 3 ya da 4 cm
dir.Borusu kemik ve ağaçtan yapılanları da vardır.Kuvvetli bir
nefesle çalınır.Gür bir sesi vardır.Sipsinin kendine özgü ve çok
ilginç bir akortlama sistemi vardır. Ağızlığın gövdeye geçen
kısmındaki açılmış olan kapağın üzerine iplik dolanır. Böylece
aşağı yukarı oynatmak suretiyle istenilen akort elde edilmiş
olur. Yine ağızlığın üzerine açılan kanalın içine saç kılı
geçirilerek, ayarlanmış akordun değişmemesi sağlanır.Sipsi
görünüm olarak küçük, çalınış itibarıyla çok zor olan nefesli
hak çalgılarımızdan birisidir.Ek*** perdeli oluşu çalınmasını
bir kat daha güçleştirir Ancak ek*** perdeli olması yöre
özelliğindendir.Yedi delikli sipsilerin, alttan iki deliği açık
olmak üzere diğer delikler kapatılarak çalınır. Ağızlığın baş
kısmı dil ile veya herhangi bir madde ile kapatılarak
üflenir.Sipsinin kenar seslerinde devamlı olarak üstten beş
delik (perde) kapalı olarak tutulur (arka delik dahil) En önemli
özelliklerinden bir tanesi nefes alıp verme, yani sesi hiç
kesmeden sürekli olarak nefes çevirme olayıdır.Bu nedenle
sürekli çalındığı için sipsi çalanın dudakları yorulmaktadır ve
ağızlık ile gövdenin birleştiği yere bazen zurnada olduğu gibi
plastik bir maddeden 'lüle' denen araç geçirilir.Bunun görevi
ise yorulan dudakları bir lüleye dayamak koşuluyla dinlendirmek
ve daha uzun süre çalınmasını sağlamaktır.Sipsi çalabilmek için
önce güçlü bir nefese ihtiyaç vardır.Boğaz,Gurbet,Teke ve Zeybek
havalarının en güzel seslendirildiği bir halk çalgımızdır.
Çifte: Dilli nefesli (üflemeli) çalgılar
gurubuna girer.İki kavalın yanyana monte edilmesiyle Zonguldak
civarı ve güneydoğu Anadolu bölgesinde kullanılmaktadır.Ön
kısmında 5-6 adet ses perdesi bulunmaktadır.Boruların her
ikisinde perde sayısı eşit olabileceği gibi bir tarafta bir adet
ses perdesi de olabilir.Her iki kamışında uç kısımlarında ses
veren iki küçük kamış eklenmektedir. Dil görevi gören bu küçük
kamışlar ağız boşluğuna alınır ve aynı anda hava üflenerek
çalınır.Güney Anadolu da özellikle Antakya ve Yayla dağı
çevresinde Argun adı ile bilinmekte ve çalınmaktadır.Değişik
yörelerde Argul, Kargın, Zambır gibi adlarla da bilinmektedir.
Dilli Üflemeli Çalgılar: Dilli düdük ve
büyük çoban kavalları, 25-30cm olanlarından,75-80cm olanlarına
kadar değişik ebatlarda olabilir. Anadolu’nun hemen hemen her
yerinde kullanılmaktadır.Bu çalgıların ön yüzünde 6-7, arka
kısmında ise 1 adet ses perdesi bulunmaktadır.
Dilsiz Üflemeli Çalgılar: Pirinçten yada ağaçtan imal edilirler.Bunlar da
dilli nefeslilerde olduğu gibi 20cm ile 80cm arasında değişen
boyutlardadır. Genellikle"Çoban Kavalı"olarak tanınırlar.Bu
ad,dilsiz nefeslilerin delik sayıları dilli nefeslilerdeki
gibidir.Ses delikleri kromatik sesleri çıkarabilmektedirler.
Kartal kemiğinden yapılan "Çığırtma" da dilsiz nefesli
sazlardandır.
Çoban Kavalı: İnsanoğlunun üflemeli ilk
çalgılarındandır. Çeşitli kaynaklarda ''ağız sazları'' arasında
anılan çalgı. Orta Asya Türk uygarlıklarından itibaren bilinir.
Ülkemizde yüzyıllardır, ''çoban sazı'' ya da ''düdük'' olarak
tanınan kaval, Büyük Göç'le yayıldığı toplumlarda ise, farklı ad
ve biçimlerde çalına gelmiştir.Bu kavalların oldukça yumuşak ve
etkileyici bir sesi vardır.Yurdun her köşesinde yaygın bir
şekilde kullanılmaktadır.Dilli ve dilsiz olmak üzere iki çeşidi
vardır.Her iki grup da kendi içerisinde diatonik ve kromatik
perdeli biçiminde sınıflandırılır.Sert ağaçlardan
yapılmaktadır.Erik, Gül, Davulga, Sandal gibi bir çok ağaçtan
yapılabilmektedir.Pirinç gibi madeni olanları da olsa bile, en
makbulü erik ağacından yapılanıdır.Kaval kelimesi içi boş
anlamında olan Kov’dan türemiştir.Ses genişliği 2,5
oktavdır.Nefesli (üflemeli) çalgılar gurubuna girer.Ön yüzeyde
yedi, arka yüzeyde bir olmak üzere sekiz perde deliği vardır.
Genelde tek parçadan oluşmakla birlikte, birbirine geçen ve
taşımada kolaylık sağlayan üç parçalı kırma kaval örneği de
görülmüştür.Günümüzde geleneksel müziğin çalgı topluluklarının
önemli bir renk çalgısı olarak kullanılan Kaval, standartlara
göre üretilmediği için boyutları hakkında kesin bilgiler
olmamasına karşın 30 ile 80 cm. arasında değişen bir yapı
gösterdiği söylenebilir.Üst kısmında 7, alt kısmında ise 1 ezgi
perdesi bulunmaktadır.Bu perdeler dışında kavalın alt kısmında
da Şeytan Deliği ve Hazreti Ali adı verilen 4 perde daha vardır.
Çığırtma: Dilsiz dogrudan üflemeli Türk
halk çalgısıdır.Çığırtma, kartalın kanat kemiğinden
yapılır.15-30 cm uzunluğundadır.Daha çok çobanlar tarafından
kullanıldığı bilinen bu çalgı, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş
çalgılardandır.Elazığ ve civarında Toros dağlarının batı
kesiminde eskiden yaygın olarak kullanılan dilsiz ve üflemeli
bir çalgıdır.Önde 6-7, arkada ise 1 adet ses perdesi
bulunmaktadır.Yaklaşık bir oktav ses genişliği vardır.Altısı
üstte birisi altta olmak üzere toplam yedi tane ezgi perdesi
vardır.Kartalın kanat kemiği tüylerden ve kaba bir biçimde etten
arındırılır.Toprağa gömülür.Bir süre beklenir, ilik ve et
parçalarının toprak içerisindeki canlılar tarafından
tüketilmesinin ardından süt içerisinde kaynatılır.Kaynatmanın
amacı kemiğin beyazlamasını ve işlemek için yumuşamasını
sağlamaktır.Bu işlemin ardından perde delikleri açılır.
TULUMLU ÜFLEMELİ ÇALGILAR:
Tulum: Genellikle
Doğu Karadeniz bölgesinde (Rize, Artvin) yaygın olarak
kullanılan hava depolu bir halk çalgısıdır.Lülük (goda), Gövde
ve Nav olmak üzere üç bölümden oluşur. Tulum oğlak derisinden
çıkarılarak elde edilmektedir.Ön ayağına ağızlık, arka ayağına
ise klavye(Nav) tespit edilerek diğer kısımlar kapatılır.
Ağızlık vazifesi gören tahta borudan üflenerek tulum
şişirilir.Deri hava ile dolunca klavyeden ses çıkmaya başlar.
Koltuk altına yerleştirilerek çalınmaktadır.Tuluma yerleştirilen
klavye kısmına "Nav” denilmektedir.Nav üzerinde birbirine
paralel 5 çift ses perdesi bulunmaktadır.Tulumun en önemli kısmı
nav`dır. Nav özellikle şimşir ağacından yapılır. Yaklaşık 40
derece eğri şimşir ağacının içini düzgün bir şekilde oyduktan
sonra analıklar dediğimiz delikli 10mm çapında boruları ve
kamıştan özel olarak yapılan çibun dediğimiz sipsi`leri özenle
ve düzgün şekilde nav`a yerleştirilir.Tulumu şişirmek için
kullanılan dudula; yuvarlak bir ağacın içi delinerek yapılır ve
hava geriye kaçmasın diye iç tarafına naylon`dan bir kapak
yapılıp raptiye ile tutturularak havanın geri gelmesi
önlenir.Tulum yurdumuzda Trabzon, Rize, Erzurum, Kars'ta, Kuzey
ve Doğu Anadolu Bölgesinde ve Trakya bölgesinde kullanılmaktadır.
Genellikle kuzu ve oğlak derisinden yapılan tuluma Trakya'da
Gayda adı verilmektedir.Tulumun orjinal sesi "si" ve "lâ"
dır.Parlak,etkileyici bir ses rengine sahiptir.
Gayda: Trakya bölgesinde yaygın bir halk
sazıdır.Tuluma benzeyen bu sazda çifte kamış yerine ağaçtan
yapılmış düdük bulunmaktadır.Ayrıca gayda da uzunca bir dem ses
veren boru bulunmaktadır.
III- VURMALI ÇALGILAR:
1. Davul (nağara), koltuk davulu,
2. Tef, kudüm (daire),
3. Darbuka (deplike, dümbelek, dümbek, küp),
4. Zilli maşa, çarpara, parmak zilleri, kaşık v.b.
Deri Vurmalı Çalgılar:
Davul: Türk vurmalı çalgılarının sembolü olarak kabul
edilmektedir.Davul tarihimizde çok değişik amaçlarla
kullanılmıştır.Türkiye’nin her yerinde değişik cins ve boylarda
davul bulunmaktadır.Kasnak, ip ve deri olmak üzere üç bölümden
oluşmaktadır.Tokmak ana ritmi, çubuk ise detayları çalmaktadır.
Genellikle küçük davul, orta davul, büyük davul ve koltuk davulu
gibi mahalli boyları ve adları bulunmaktadır.Türklerde
kullanılan en eski çalgıdır. Sesinin gür oluşu ve etkisi nedeni
ile bir haber aracı olarak takullanılmıştır.Davul genellikle
50-60 cm. Çapında kestane ağacından 1-1,5 cm kalınlığında
yaklaşık 40 cm. genişliğinde tahtanın silindir şeklinde
bükülerek her iki açık alan derilerin deri veya keten iplikle
sıkça tutturulması ve çalgıcının boynunda durması için kemerle
bağlanması buna ilaveten sert ağaçtan tokmak ve cızdım denilen
çubuğun yapılmasıyla işime tamamlanır.Davulun değişik cins ve
boyda olanları vardır.Büyük olanına “kara davul”, küçük olanına
“cura davul” veya “davlumbaz” denmektedir.Kasnak, deri çemberi,
çakşırı kasnak kayışı, tokmak, çubuk, davul derisi olmak üzere
altı parçadan meydana gelmektedir.Davullar genel bir
değerlendirmeyle, üç boya ayrılabilirler.Bunlar, küçük (Çapı, 60
cm. civarı), orta (çapı 70 cm. civarı), büyük (çapı 80-90 cm.
civarı) boylardadır.Kasnak eni ise yörelere ve kullanıcıya bağlı
olarak büyük değişiklikler göstermektedir.Temel olarak bir
“germe çemberi”ne geçirilmiş deri ve bunların bağlandığı
“kasnak” denilen ağaç bölüm olmak üzere iki ana kısımdan
oluşur.Bu iki yandaki germe çemberine geçirilmiş deriler, ton
tutmasını sağlamak için bağlantı elemanlarının yardımıyla
gerekli ya da istenilen oranda gerdirilir.Davul kasnağı,
çoğunlukla ceviz, ıhlamur, köknar, ceviz gibi ağaçlardan
yapılmaktadır. Bunlardan en çok kabul gören ya da beğenilen ise
meşedir.Bu kasnağa dana, köpek ya da koyun/keçi gibi hayvanların
derileri gerilmekte ve davulun alt / üst kısımlarına
takılmaktadır.Deriler “germe çemberleri”ne ıslak olarak
geçirilir ve gerilmeyi sağlamak ve kurumaya bırakılmak için
üstten ve alttan “davul kasnağı”na yerleştirilir. Alt ve üst
“germe çemberleri”, zikzaklı olarak geçirilmiş sağlam sicimler
ile bağlanır.Deri kuruduktan sonra da istenilen gerginlik
sağlanana kadar sıkılarak tutturulur.Deri kurumaya bırakılırken
çatlamasını önlemek amacıyla susam ya da zeytin yağı ile
yağlanır.Davul bir meşin kayışla boyuna asıldıktan sonra,
genellikle sağ elde “tokmak” (çomak, meççik, metçik, çomaka) ve
sol elde “ince değnek” ya da “çubuk” (çırpı, zipzibi) ile
vurularak çalınır.Ritmin güçlü vuruşları “tokmak”, zayıf
vuruları ise “çubuk” ile belirtilir. Ortalama boyu 40-50 cm.
olan “çubuk”, “tokmak”tan biraz daha uzundur.Davul, zaman içinde
tuğ, tavul, köbürge, küvrüg, tuvıl ve tabl gibi isimleri ile
anılmıştır.Davul çalanlar da süreç içinde ; tablzen, davulzen,
davulcu gibi adlar verilerek nitelenmiştir.Şamanların en temel
çalgısı olan “Davul”, Türk geleneklerinde dinsel törenler, savaş
alanları, mehter takımları,düğün, sahur, cirit oyunu, at yarışı,
güreş, bayram v.b. gibi alanlarda uzun yıllar boyu kullanılmış
ve hala kullanılmaktadır.Diğer taraftan “davul”, müjde, güvenlik,
savaş, yangın v.b. amaçlı da kullanılmıştır.
Koltuk Davulu: Araçsız vurmalı usul çalgıları sınıfına girer.
Daire biçimindeki ağaç kasnağa deri gerilmiş çemberlerin, çapraz
bağ ile bağlanması sonucu elde edilir.Koltuk altına alınarak ve
ellerle vurularak çalınmaktadır. Normal davula göre daha uzundur.
Çapı ise normal davuldan daha küçüktür.
Dümbelek: Anadolu’nun bir çok yöresinde çalınmaktadır. Bu günkü
darbukanın çömlekten (topraktan) yapılmış şeklidir. Yörelere
göre deblek, dümbek ve dümbelek gibi adlar almaktadır. Daha çok
kadınlar arasındaki çeşitli eğlencelerde kullanılmaktadır.
Tef: Vurmalı bir Türk Halk çalgısıdır.Hemen hemen her yörede
mevcuttur.Yaklaşık 20-40cm çapında, bir kasnak ve tek yüzüne
gerilmiş ince bir deriden ibarettir.Kasnak üzerine açılan
yarıklara 3-5 çift ince pirinçten yapılmış ziller geçirilerek
çalgının ritminin zenginleşmesi sağlanmaktadır.Bazı yörelerde
sade olanları da bulunmaktadır.Daha çok kadın eğlencelerinde
kullanılmaktadır.Daha büyük olanlarına “Daire” denilmektedir.El
(parmak) ile çalınan vurmalı bir ritm çalgısıdır.Yöre ve çalan
kişilere göre ''tarande, çingene, acem'' diye isimler
almaktadır.Yaklaşık 30-40 santim çapında bir kasnağa gerilen
oğlak derisinden olursa daha verimli olur.Def (tef) elde havaya
kaldırılarak ve zillerin şıkırtıları duyulsun diye sallanarak
çalınır.Kırsal kesimde halen kına ve düğün gecelerinde bilhassa
kadınlar eğlenmek için Def'i hem çalar hem oynarlar.Zilli Tef ve
Zilsiz Tef olmak üzere iki çeşittir.
Kudüm: Türk mu***isinin en temel ritm aletlerinden
biridir.Mevleviler ayinlerinde kullandıkları sazların bazılarına,
halkın kullandıgı isimlerden farklı ve kutsallaştırıcı isimler
takmışlardır.Kudüm adının anlamını ve etimolojisini bilemesek
de,kudüm sazına isim babası olan grubun ve bugünkü kişiligini
kazandıranların Mevleviler oldugunu söyleyebiliriz.Tasavvuf mu***isinin
dışındaki formlarda da kullanılmıştır. Belirli seslere
akordlanabilen bu enstrüman mevlevi ayinlerinde semazenlerin
sema ritmini darplarla düzenleyerek ritmik bir bütünlük
oluşmasına katkıda bulunmaktadır.Kudüm, 4 parçadan meydana
gelmiştir;Bakır gövde,Deve derisi,Simitler,Zahme.Yanyana
koyulmuş birbirinden farklı büyüklükteki tas biçimli 2 ayrı
gövdeye deri gerilmesi ile oluşur.Gövdeyi meydana getiren 2
çanak, dövme bakır veya ağaçtan imal edilirler. İki çanağın
büyüklüğü birbirinden farklı olmasının nedeni, icra sırasında
farklı tını elde etmek içindir. Kalın tını veren çanağın adı DÜM,
tiz tınıya sahip olanın adı TEK tir.Çapı 15-16 cm olan dümün
derinliği 30-32 cm., çapı 14-15 cm. olan tekin derinliğiyse
28-30 cm.dir.Bu iki çanağın üstüne gerilmesi için kullanılan
deve veya keçi derisinin kalınlıkları da, düm üstüne 2 mm., tek
üstüne 1 mm.olmak üzere birbirinden farklıdır.Gövdenin altına
kudümün yerle temas ederek tınısının değişmesini önlemek ve
çalankişiye icrayı kolaylaştıracak eğimi verebilmek için "simit
adı verilen ortası boş silindirler konur.Kudüm, nakkareden daha
büyük, belli ölçüler içerisinde yapılan bakır bir tas üzerine
Deve derisi geçirilmek suretiyle yapılır.Lama, Dana derileri de
kullanılmıştır fakat umumiyetle Deve derisi tercih edilmektedir.
Zahme adı verilen iki küçük sopa ile vurularak velveleli veya
velvelesiz şekilde usuller çalınır.Zahmeler yumuşak ve orta
yumuşaklıktaki ağaçlardan yapılırlar.Kudüm çalan kişiye Kudümzen
denir.Kudüm, kendine has tatlı, yumuşak, hoş bir sese
sahiptir.Kudümün vurmalı çalgı olarak belli bir akordu
yoktur.Ancak üstadlar Dümün icra edilen makamın karar sesine
tekin ise makamın güçlü derecesine çekilmesini uygun görürler.
Darbuka: Elle çalınan vurmalı çalgılarımızın hemen hemen en
tanınmışlarındandır. Arapça, ''dümbelek'' olan çalgı yurdumuzda
yörelere göre, ''dümbek, deblek, güp, küp, dümbelek, dönbek''
adlarını alırlar.Tek başına çalındığı gibi diğer çalgılara da
eşlikçi vazifesi görür.Tok ve derin bir yapısı vardır.Çeşitli
büyüklükte olan toprak ve metalden yapılan darbukalar, keçi veya
dana derisinden işlenen deri ile kaplanır.Günümüzde röntgen
filmi ile kaplı olanlarına çokça rastlanır.Daha çok kadınlar
arasındaki çeşitli kına geceleri ve eğlencelerde ritm çalgısı
olarak kullanılır.
Çarpma Çalgılar:
Kaşık: Vurmalı bir Türk Halk Çalgısıdır.Özellikle şimşir
ağacından yapılanı makbuldür.Sap kısımları parmaklar arasına
alınır, oval kısımları ise sırta gelecek şekilde avuç içine
alınarak çalınmaktadır.Bunun dışında farklı tutuş biçimleri de
vardır.Bursa çevresinde sapın sonunda oyma tekniği ile hareketli
parçacıklar oluşturulmuş ve buna tongurdaklı kaşık adı
verilmiştir.Anadolu’da eskiden beri kullanılan ve ağaçtan
yapılan çorba kaşıkları aynı zamanda çalgı olarak ta
kullanılmaktadır.Türkiye’nin özellikle Silifke ve Konya yöresi
halk oyunlarında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Zilli Maşa:Maşa biçiminde iki ana kolun uçlarına yerleştirilen
karşılıklı zillerden ibarettir.Kollar kapandıkça ziller üst üste
gelerek ses çıkarmaktadır.İki, üç kollu bir maşa ve uçlarına
takılı zillerden ibarettir.Bir elle tutulup,diğer elin baş
parmağı ile diğer parmakları arasına vurularak çalınır Çarpara,
şimşirden kesilmiş kaşık büyüklüğündeki dört tahta parçasından
ibarettir.Bunlar birbirine iple veya menteşeyle bağlıdır.Genelde
kadınlar arasındaki eğlencelerde kullanılır.
|